Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca NATO Zirvesi kapsamında “Türkiye ve NATO” başlıklı söyleşi düzenlendi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca NATO Zirvesi kapsamında “Türkiye ve NATO” başlıklı söyleşi düzenlendi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca, Brüksel'de NATO Zirvesi kapsamında uzmanların katılımıyla "Türkiye ve NATO" başlıklı söyleşi düzenlendi.

Avrupa Politikaları Merkezinin (EPC) Türkiye ve Kıbrıs Uzmanı Amanda Paul, İletişim Başkanlığınca, düzenlenen "Türkiye ve NATO" başlıklı söyleşide soruları yanıtladı.

"Kovid-19 salgını ve ABD'de gerçekleştirilen başkanlık" seçimi hatırlatılarak, "Sizce bu 18 ay NATO'yu nasıl değiştirdi?" sorusunun yöneltildiği Paul, NATO'da 18 aydan öncesine dayanan bir değişimin söz konusu olduğunu söyledi.

Yıllar önce NATO'nun kurulma nedenlerinin önemli ölçüde değiştiğine işaret eden Paul, dünyanın, orijinal katı güvenliğe dayanmayan, farklı türde güvenlik tehditleri içeren yeni bir çağa girdiğine dikkati çekti.

Kovid-19 salgınının tüm dünya için yeni bir güvenlik tehdidi olarak ortaya çıktığını belirten Paul, dezenformasyonların ve salgından kaynaklanan bir çeşit savaşın yaşandığını ifade etti.

Paul, salgın döneminde tedarik zincirinin güvenliğinin de önemli bir konu olarak ortaya çıktığını kaydederek, "Bir dönüşüm sürecinde olduğumuzu düşünüyorum. Sonucun ne olacağını bilmiyoruz." diye konuştu.

"2019 Zirvesinde Genel Sekreterden, NATO'nun geleceği hakkında bir rapor hazırlaması istendi ve 2030 raporu hazırlandı. Bu rapor hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu belgede raportörlerin sunduğu tavsiyelerin uygulanabilir olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine Paul, bu zirvenin, raporda yer alan önerilerin detaylandırılması için bir başlangıç noktası olduğunu kaydetti.

Raporda 8 öneri bulunduğunu aktaran Paul, şu görüşleri paylaştı:

"Zirvenin sonunda bir sonuca varılacağını sanmıyorum. Yani bu çok hayalperest bir düşünce olurdu. Ancak açıkçası bu öneriler, NATO'yu gerçekten farklı bir yöne götürüyor. Örneğin siber güvenlik, yeşil güvenlik, sağlık güvenliği, Çin gibi daha önce gündemde olmayan konular üzerinde çalışmaya yönlendiriyor. Pek çok farklı konu. Ve tüm bu konularda bütün üye devletlerin bu dayanışmaya sahip olduğunu sanmıyorum. Farklı görüşler ve vizyonlar var. Yani konu bu noktalarda daha fazla fikir alışverişi yapmak için bir araya gelmek ve oradan devam etmekle ilgili."

"2024'te her şey yeniden değişebilir"

"NATO üyeleri, zirve konusunda ne kadar iyimser olmalı? ABD Başkanı Joe Biden'ın NATO ile ilgili açıklamaları size güvence verdi mi? Sizce yeterli mi?" sorusuna Paul, "Tüm NATO üye ülkeleri Biden'ın seçilmesinden mutluydu. Çünkü bildiğimiz gibi selefi NATO hakkında çok endişe verici açıklamalar yaptı. Ve şimdi durum bu şekilde değil." yanıtını verdi.

ABD Başkanı'nın ABD'nin NATO'daki mevcudiyetine dair teminat verdiğini anımsatan Paul, ABD Başkanının eski Başkan Donald Trump'ın bazı mesajlarını da tekrarladığını, bunlardan birinin "yüzde 2'lik savunma harcamasını karşılamak" olduğunu dile getirdi. Amanda Paul, sözlerini şöyle sürdürdü:

"2024'te her şey yeniden değişebilir. Yani bu, şu anlama geliyor, NATO üyeleri rehavete kapılmamalı. Savunma harcamalarını karşılama konusunda daha proaktif olmaları ve aynı zamanda kendi devletlerinde dayanaklılığı oluşturan birçok NATO hedefine ulaşmak için milli adımlar atmaları ve daha kapsamlı bir şekilde birlikte çalışmaları gerekiyor. Çünkü son yıllarda farklı konularda müttefikler arasında pek çok farklılık olduğunu görebiliyordunuz ki bu da içeride gerçekleşen süreçlerin çoğunu bir nevi sorguluyor. Evet, ABD'ye ihtiyacımız var. ABD açıkça NATO'daki en büyük ve en güçlü aktör. Ancak aynı zamanda diğer üye devletlerin harekete geçip daha fazlasını yapması gerekiyor."

"Büyük resme bakmak gerek"

"Türkiye'nin NATO katkısının" sorulduğu Paul, son birkaç yılda bazı NATO ülkeleri ile Türkiye'nin aynı fikirde olmadığını ve bazı sorunların yaşandığını söyledi.

Türkiye'nin her zaman NATO içinde sadık bir müttefik olduğunu ve olmaya da devam edeceğini vurgulayan Paul, "Yani sadece Karadeniz'e ve Akdeniz'e baktığınızda bile Türkiye o bölgelerde Rus yayılmacılığına karşı ön saflarda yer alıyor. Ve bazen bunun yeterince takdir görmediğini düşünüyorum." diye konuştu.

NATO müttefiklerinin yaptığı konuşmaları hatırlatan Paul, şunları kaydetti:

"Burada (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel) Macron'dan bahsedeceğim, Türkiye'den sürekli şikayet eden ve 'Türkiye'nin müttefik olmadığını' söyleyen ve Türkiye'nin ittifak üyeliğini sorgulayan tek kişi o değil. Ama bence büyük resme bakmak gerekiyor. Açıkçası o, Suriye'de ve Doğu Akdeniz'de gördüğü Türkiye'yi kastediyor ve Türkiye'nin daha kötü bir rol oynadığı kanısına sahip. Yine de biraz daha incelikli bir duruşa sahip olmanız gerekiyor. Çünkü daha büyük resme bakarsanız, aslında Türkiye'nin NATO'ya yaptığı katkı, sadece şimdi değil, on yıllar boyunca çok büyük olmuştur. Başkan Macron'u da etkileyen diğer NATO müttefiklerine soracak olursanız, farklı bir cevap alırsınız. 'Türkiye'nin Avrupa güvenliğinin savunma kalesi olmaya devam ettiğini' söyleyecekler. Yeri doldurulamaz. Türkiye aynı zamanda NATO'daki tek büyük Müslüman ülkedir. Bu bile başlı başına benzersizdir."

"Türkiye'nin iş birliği yaptığını görüyoruz"

Türkiye'nin bazen NATO içindeki kararları engellediğine ilişkin çok fazla eleştiri olduğuna dikkati çeken Paul, "Kararları engelleyen tek ülke Türkiye değil. Türkiye'nin geçmişte pek de hevesli olmadığı bazı konularda iş birliği yaptığını görüyoruz." dedi.

Türkiye'nin Baltık Hava Polis Misyonuna yeniden katıldığını anımsatan Paul, "Bu bana Türkiye'nin NATO'nun doğu kanadındaki varlığını ve konumunu güçlendirme ihtiyacını iki katına çıkaracağımızı kabul ettiği izlenimi veriyor." ifadesini kullandı.

Paul, Türkiye'nin güvenilir ve çok önemli bir ortak olduğunun altını çizdi.

"Doğu Akdeniz konusunda Türkiye uluslararası bir konferans düzenlenmesi teklifinde bulundu. Bu konferansın olma olasılığı nedir? Anlaşmazlıkları çözmenin yolu ne olmalı?" sorusunu ise Paul, "Elbette uluslararası bir konferansın olması harika olurdu. Olup olmayacağını zaman gösterecek. Ama nihayetinde Doğu Akdeniz'deki sorunlar Kıbrıs sorununa kadar uzanıyor." diye yanıtladı.

"Türkiye'yi sorumlu tutma eğilimi var"

Kıbrıs sorunu çözülürse Doğu Akdeniz'de hiçbir sorunun kalmayacağına işaret eden Paul, "Ama ne yazık ki bu olacak gibi görünmüyor." açıklamasında bulundu.

Paul, Kıbrıs sorununun çözülememesinden Türkiye'yi sorumlu tutma eğiliminin olduğuna dikkati çekerek, 2004'teki Annan Planı ve yapılan görüşmelerin çöküşünün Türkiye'ye yüklenemeyeceğini vurguladı.

Farklı bir yaklaşıma gerek olduğunu belirten Paul, bu konuda Kıbrıslı Rumlara daha fazla baskı yapılabileceğini dile getirdi.

"Çok iyi bir fırsat"

NATO 2030 Uzmanlar Grubu Üyesi, NATO Eski Genel Sekreter Yardımcısı Tacan İldem de tüm müttefik devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getirecek NATO Zirvesi'nin transatlantik bağlarını güçlendirmek ve müttefikler arasındaki birlik, uyum ve dayanışmayı sağlamlaştırmak için çok iyi bir fırsat sağlayacağını ifade etti.

"NATO 2030 Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik" raporunda 138 öneri ortaya koyduklarını aktaran İldem, önerilerden birisinin stratejik konseptin güncellenmesi olduğunu belirtti.

NATO'nun toparlanma kabiliyeti konusunda kapasitesini artırması gerektiğine işaret eden İldem, şunları söyledi:

"Toparlanma kabiliyeti, günümüzde karmaşık güvenlik sorunlarıyla birlikte anahtar bir kelime haline geldi. Toparlanma kabiliyeti, müttefik ülkelerin bireysel olarak performanslarını ve hazır olma durumlarını ölçebilmek için belirli şartlar ve referans değerleri tayin edebilmelerine yönelik ulusal kabiliyetleri ile ilgili önemli bir kavramdır. İklim değişikliğinin güvenlik bakımından sonuçları gibi diğer alanlar da var. Bu konu da stratejik konsept özelinde ele alınmalıdır."

"Türkiye önemli bir müttefik"

Türkiye için terörle mücadelenin önemli bir mesele olduğunun altını çizen İldem, "Türkiye terörden çok muzdarip olmuştur. NATO 2030 Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik raporumuzda bunun, NATO ve müttefiklerine yakın ve asimetrik bir tehdit teşkil ettiğini vurguluyoruz. Tüm tezahürleri göz önüne alındığında etkili bir şekilde iş birliği yapmamız gerekiyor." dedi.

Bunun ortak ve önemli bir mesele olması nedeniyle NATO'nun 3 temel görevi arasına açıkça dahil edilmesini teklif ettiklerini hatırlatan İldem, NATO ve Avrupa Birliği’nin iş birliği yapmasının önemine işaret etti.

Türkiye'nin NATO'nun kolektif savunma gayretleri yanında tüm operasyonlarına ve misyonlarına önemli katkılar sunan önemli bir müttefik olduğunu vurgulayan İldem, fikir ayrılıklarının karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde çözüme kavuşturulabileceğini kaydetti.

AB Türkiye Delegasyonu'nun Eski Başkanı ve Ekonomiden Sorumlu AB Komiseri Paolo Gentiloni'nin Özel Danışmanı Büyükelçi Stefano Manservisi de "Türkiye ve NATO" başlıklı söyleşide soruları yanıtladı.

Yeni tip koronavirüs (kovid-19) küresel salgını döneminde NATO’nun üye ülkeleri kurtarma noktasında yeterince rol oynamadığına, ABD seçimleriyle beraber NATO'nun bir dönüşüm yaşayıp yaşamadığına dair soru üzerine, bu süreçte tüm dünyanın değiştiğini belirten Manservisi, "Demek istediğim, birçok net husus, sabit referans noktası da finansal krizden ve salgından sonra değişti. Bunlar, bize birçok şeyi gösterdi. Hepimizin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. Teknolojinin dünyayı nasıl değiştirdiğini gösterdi. Bunları gördük ve dünya çapında farklı ülkelerin konumlanmasını da... Bildiğiniz gibi Çin'i düşünüyoruz, Rusya'yı düşünüyoruz ama kendimizi de düşünüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Salgının dünyayı değiştirdiğini anlatan Manservisi, NATO'nun rolünün de bu tartışmanın bir parçası olduğunu ifade etti.

NATO'nun bu dönemi de atlatacağını kaydeden Manservisi, soğuk savaş esnasında ve hemen sonrasında oluşumun özünde askeri bir ittifak olarak görüldüğünü ancak NATO'nun kurucu anlaşmasının değerlerden, demokrasinin değerlerinden söz ettiğini aktardı.

Manservisi, NATO'nun ekonomik sonuçlar ve askeri harekatlara dayalı siyasi bir ittifak olduğuna işaret ederek, "Bu yüzden tüm bu unsurların bir parça tabiri caizse kenara atıldığını düşünüyorum. Şimdi bu değerler çok güçlü bir halde ortaya çıkıyor. Çünkü herkes giderek artan bir şekilde yalnızca askeri müttefikler olmakla kalmayıp aynı zamanda bir topluluğun parçası olduğunu düşünüyor." ifadelerini kullandı.

Zirvenin ana gündem maddelerinden biri olan 2030 raporuna ilişkin ise NATO'nun kendini düşünme fırsatını kaçırmayacağını vurgulayan Manservisi, şunları kaydetti:

"Bu nedenle Genel Sekreter'in gelecek yıl sunacağı nihai sonuç çok önemli olacaktır. Hazırlık çalışmaları iki nedenden dolayı ilgi çekicidir. İlk olarak; süreç yalnızca güvenlik konularında uzman kişiler arasında gerçekleşen bir görüşme değildir. Her türden paydaşı içeren bir müzakere ve istişare sürecidir. Paydaş tanımı bile kendi içinde basitçe sivil toplum, ekonomik çıkar grupları gibi ifadeleri içermekte, dolayısıyla her zamankinden oldukça farklıdır. Bu nedenle, gelecekle ilgili raporun sadece askeri bir rapor olmadığını, ekonomiyle, yeni teknolojiyle, tehditleri değerlendirmede ortak bir yol belirlemeyle ve birlikte nasıl çalışabileceğimizle ilgili olduğu anlamına gelmektedir."

NATO toplantısı sonrası somut adımlara ilişkin zamana ihtiyaç olduğunu aktaran Manservisi, dikkate aldığı birkaç faktör bulunduğunu, bunlardan birinin de ABD'nin geri dönüşü olduğunu söyledi.

Manservisi, ABD'nin NATO'ya tamamen bağlı olduğunu vurgulayarak, insanların eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde ülkenin bu yapıdan ayrılacağını düşündüğünü, bu noktada Biden'ın yaklaşımının önemli olduğunu dile getirdi.

Türkiye-NATO ilişkileri

Türkiye-NATO ilişkilerine de değinen Manservisi, içeride yaşanan bazı önemli gerilimlerin herkes tarafından görülebildiği ve giderek artan bir sürtüşme, ayrışma ve en üst düzeyde hoş olmayan ifadelerin eşlik ettiği karşılıklı aktarımların olduğunu kaydederek şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bence bunlar, tüm sorunun da içeride gizli olduğunu gösteren unsurlar. Sanki sorun ve çözüm bunlarmış gibi düşünüp odaklanmayalım. Sorun yeni boyut. Türkiye dahil herkes katkıda bulunuyor. Çünkü Türkiye dünyanın en önemli istikrarsız bölgelerin birinde. Bunu günlük siyasette yaşıyor ve tecrübe ediyor. Ben de Türkiye ile yakın ilişkiler içinde bulunmanın birliğin çıkarına olacağına dair kuvvetli inancımla, birliğin dış sınırlarını Türkiye'nin idare ettiğini söylerdim ve orası dünyanın en zor yerlerinden biri.

Bu nedenle Türkiye'nin dış ve güvenlik politikasının bazen diğer ortaklar, ABD ve Avrupa tarafından daha iyi anlaşılması gerekiyor. Ama aynı zamanda asıl zorluk burada. Türkiye'nin buna katkıda bulunmak için karşı karşıya olduğu belirli tehditlere, çektiği acılara tüm cephelerde ortak bir cevap verilmesine katkıda bulunulması için bütün bunları ittifak dahilinde ortaya koyması gerekiyor. Ama bu sadece bölgesel değil aynı zamanda geniş uzamlı bir soru. Türkiye'nin Orta Asya'da büyük çıkarları var ve bu NATO için bir değer. Dolayısıyla bugünkü durumun oldukça dinamik olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye ile Avrupa arasında gelişecek yeni bir ilişkiye ivme kazandıracağına eminim. Çünkü iki tarafın da şu anda daha önce hiç olmadığı kadar birbirine ihtiyacı var."