Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, BM 76. Genel Kurulu kapsamında, alanında uzman kişilerle, bir dizi mülakat gerçekleştirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, BM 76. Genel Kurulu kapsamında, alanında uzman kişilerle, bir dizi mülakat gerçekleştirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, alanında uzman kişilerle, BM 76. Genel Kurulu kapsamında, BM reformunun da ele alındığı “Kovid-19 Sonrası Dönemde Güvenin Yeniden İnşası ve Umudun Tazelenmesi: Türkiye'nin Uluslararası Düzene Bakış Açısı" başlıklı bir dizi mülakat gerçekleştirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca BM 76. Genel Kurulu kapsamında düzenlenen mülakatta, Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Direktörü Doç. Dr. Michael A. Reynolds, Türkiye'nin bölgesel ve küresel denklemdeki yerini ve oynadığı önemli rollerini değerlendirdi. Douglas ve Sarah Allison Dış Politika Merkezi Direktörü Luke Coffey ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde Afganistan'daki durumu, Türkiye’nin bölgedeki önemini ve BM reformunu değerlendirdi.

ABD'li siyaset bilimci Michael Reynolds: "Türkiye, çok taraflı küresel sistem açısından daha da önemli hale gelecek"

- "Türkiye olarak Afganistan’ın bulunduğu büyük bölgenin ve büyük Orta Doğu'nun güvenliğinde önemli bir rol oynamaktasınız. Bunun nedeni ise yine Türkiye'nin coğrafi konumu, istikrarlı duruşu, bölgede istikrarlı bir hükümet olma statüsü ve gelişen askeri teknolojisi ile kabiliyetli bir orduya sahip olmasıdır"
- "Türkiye ile Afganistan birbirlerini ortak noktalara sahip iki devlet olarak görmüşlerdir. Emperyalizmin yükseldiği bir çağda her ikisi de Müslüman, bağımsız ve egemen devletlerdi. Afganistan ve Türkler arasında bir anlayış oluştu, ortak bir şey paylaştıklarının farkına vardılar."

Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve askeri anlamda çok önemli roller oynadığına işaret eden ABD'li siyaset bilimci Michael Reynolds, Türkiye'nin sadece kendi bölgesinde değil, dünyanın birçok bölgesinde önemli roller oynadığına vurgu yaparak, "Türkiye'yi ve Türkiye’nin dünyadaki çok taraflı sistemdeki yerini düşündüğümüzde, Türkiye'nin çok taraflı veya çok kutuplu küresel sistem açısından daha da önemli hale geleceğine şüphe yok." dedi.

Ankara'nın sadece kendi bölgesinde değil, dünyanın farklı bölgelerinde de uluslararası barış ve istikrara hizmet eden görevleri başarıyla icra ettiğine dikkat çeken Reynolds, "Türkiye dünyanın bu bölgesinde, hatta bu bölgelerinde, bölgesinde diyecektim ama dünyanın birden fazla bölgesinde istikrarlı bir aktör ve bu değişmeyecek." şeklinde konuştu.

"Türkiye, Afganistan’ın bulunduğu büyük bölgenin ve büyük Orta Doğu'nun güvenliğinde önemli rol oynuyor"

Orta Doğu'nun güvenlik ve istikrarına Türkiye'nin yaptığı katkıların çok önemli olduğunu vurgulayan Amerikalı siyaset bilimci şunları belirtti:

"Bence Türkiye olarak Afganistan’ın bulunduğu büyük bölgenin ve büyük Orta Doğu'nun güvenliğinde önemli bir rol oynamaktasınız. Bunun nedeni ise yine Türkiye'nin coğrafi konumu, istikrarlı duruşu, bölgede istikrarlı bir hükümet olma statüsü ve gelişen askeri teknolojisi ile kabiliyetli bir orduya sahip olmasıdır.

Afganistan'da gelinen son durumu da değerlendiren Reynolds, Türkiye ile Afganistan arasındaki ilişkilerin çok eskiye uzandığını ve 1. Dünya Savaşı sonrasında kurulan yakın ilişkilerin çok önemli olduğunu belirtti.

Reynolds, sözlerine şöyle devam etti:

"Türkiye ile Afganistan birbirlerini ortak noktalara sahip iki devlet olarak görmüşlerdir. Emperyalizmin yükseldiği bir çağda her ikisi de Müslüman, bağımsız ve egemen devletlerdi. Bu şekilde çok fazla devlet yoktu. Bu nedenle, bence, Afganistan ve Türkler arasında bir anlayış oluştu, ortak bir şey paylaştıklarının farkına vardılar. İslamiyet vesilesiyle kültürel bağlarınız var ki bu da önemli bir nokta. Bunun Türklerin Afganlarla iletişim kurmasını kolaylaştırdığını düşünüyorum. Bu oldukça gereklidir de ve bence Türkiye'nin bu rolü üstlenmeye devam edeceğine ve gücünü istikrar doğrultusunda kullanarak bölgenin tamamında olumlu bir rol oynayacağına güvenebiliriz."

Reynolds, son dönemde özellikle göç sorununun da uluslararası sistem için önemli bir başlık haline geldiğini vurguladı ve bu sorunun sadece Türkiye gibi ülkeler için değil, ABD için de geçerli olduğunu dile getirdi.

Göç sorununun basit ve evrensel bir çözümünün olmadığını kaydeden Reynolds'a göre yapılması gereken şey, konuyu doğru bir şekilde ele alarak yapıcı çözümlere odaklanmak olmalıdır.

"Türkiye olağanüstü hassas bir coğrafyada yer alıyor"

Reynolds sözlerine şöyle devam etti:

"Bildiğiniz gibi bunun altında yatan sebepler, bence Türkiye'yi her zaman önemli bir oyuncu hâline getiren sebepler. Bunların ilki de her şeyden önce tabii ki coğrafi konumu. Türkiye olağanüstü hassas bir coğrafyada yer alıyor. Balkanların bir kısmı, Avrupa, Karadeniz bölgesi, Kafkasya, Orta Doğu… Bunların hepsi son on yılda istikrara yönelik birden fazla tehdide maruz kalan bölgeler. Ne yazık ki, istikrara yönelik bu tehditlerin çoğunun devam edeceğini düşünüyorum. Bence Türkiye'yi coğrafi konumunun yanı sıra önemli kılan, aslında tüm bu bölgelerle kültürel bağlarının olmasıdır. Bu bölgeler; ister Avrupa, ister İslam dünyası, Kafkasya veya Avrasya olsun, Türkiye bu bölgelerin hiçbirine yabancı değil."

Türkiye'nin köklü devlet geçmişinin ve zengin diplomasi geleneğinin, Türkiye'ye bu bölgelerde oldukça avantaj sağladığını vurgulayan Reynolds, "Türkiye, hem Cumhuriyet döneminde hem de selefi Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tüm bu bölgelerde lider olma konusunda büyük bir deneyime sahiptir. Türkiye'nin bu rolü oynamaya devam etmekle kalmayıp aynı zamanda, umuyorum ki, daha büyük ve daha üretken bir rol oynayabilmesinin bu bölgelerin geleceği ve küresel istikrar açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyorum." şeklinde konuştu.

Uluslararası kurumların fonksiyonuna ilişkin de değerlendirmeler yapan Reynolds, BM'nin "merkezi bir siyasi güç" olma görevini asla yerine getiremeyeceğini kaydetti.

BM'nin daha ziyade bir danışma kurulu gibi görülmesi gerektiğini ifade eden Reynolds, "Uluslararası düzeni iyileştirmenin yolunun, dünya çapında egemenliği güçlendirmekten geçtiğini düşünüyorum. Bana göre devletler kendi halklarına karşı sorumlu olmalıdır." ifadelerini kullandı.

Douglas ve Sarah Allison Dış Politika Merkezi Direktörü Luke Coffey, bu kapsamda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde Afganistan'daki durumu, Türkiye’nin bölgedeki önemini ve BM reformunu değerlendirdi.

Türkiye'nin etkisinin son beş altı yıldır Orta Asya, Kafkaslar ve Afganistan'da yükseldiğini vurgulayan Coffey, ilişkideki mevcut zorluklara rağmen Türkiye'nin müttefikliğinin ve NATO'daki yerinin ABD'ye çok büyük yarar sağladığını dile getirdi.

"Türkiye ve Türk bayrağı tarafsızlığı simgeliyor"

Coffey, Türkiye ve ABD'yi birleştiren unsurların ayrıştıranlardan daha fazla olduğunu belirterek, Türkiye’nin Afganistan’da oynayabileceği rol konusunda şunları kaydetti:

"Afganistan söz konusu olduğunda Türkiye Afganistan’da ABD için asgari bir rol üstlenebilir. Taliban karşısında ABD'nin çıkarlarını destekleyebilir ya da bunların iletilmesi konusunda küçük bir rol üstlenebilir. Diyelim ki bir rehine durumu söz konusu olursa ya da insani yardım dağıtılması gerekirse Türkiye Taliban ile koordinasyonu sağlayabilir çünkü bence tüm taraflar Türkiye'yi Afganistan'da tarafsız bir arabulucu olarak görüyor. İster Taliban'ı destekleyin ister direniş hareketini destekleyin ya da gerçekten sadece hayatına devam etmek isteyen biri olun, bence Türkiye ve Türk bayrağı tarafsızlığı simgeliyor. Yani Türkiye tarafsız bir arabulucu olarak görülüyor ve bu hem ABD'ye hem de Afganistan halkına fayda sağlayabilir."

ABD’nin Afganistan'daki yenilgisinin gölgesinde gerçekleşecek bu yılki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) ABD yönetimine Afganistan meselesiyle ilgili yapılacak çağrıların dikkate alınmayacağını değerlendiren Coffrey, "Biden yönetimi Afganistan'da herhangi bir şey yapmaya hiçbir istek veya arzusu olmadığını gösterdi. Sizin deyiminizle bir çöküş, hatta ulusal bir rezalet diyebileceğim bir fiyasko gördük. Biden yönetimi ülkede küçük bir grup ABD askeri varlığını bile sürdürmek istemediği için son zamanlarda neler yaşandığını gördük ve şu anda Biden yönetimi Afganistan'ı dikiz aynasından izlemek istiyor." diye konuştu.

"Afganistan nedeniyle Amerika'nın dünyadaki imajı ve prestiji lekelendi"

ABD'nin Afganistan'dan çekilme sürecindeki adımlarının uluslararası arenada müttefiklerince soru işaretleriyle karşılandığını kaydeden Coffey, Biden yönetiminin bu süreci iyi yönetemediğini savundu.

Coffey, "Elbette sadece Biden yönetiminin itibarı zedelenmedi, aynı zamanda Biden yönetiminin Afganistan’da yaptıkları nedeniyle Amerika'nın dünyadaki imajı ve prestiji de lekelendi. Bu nedenle de Taliban 2001 yılında gerçekleşen 11 Eylül saldırılarının meydana geldiği 20 yıl öncesine kıyasla bugün Afganistan'ın çok daha büyük bir kısmını kontrol ediyor. Biden yönetiminin bu hareketi, ortaklarımızın ve müttefiklerimizin birçoğunun Amerikan kararlılığını sorgulamasına neden oldu." diye konuştu.

Luke Coffey, BM’nin uluslararası siyasetteki rolü ve kuruluşun reform ihtiyacı konusunda da değerlendirmelerde bulundu.

BM'nin bugünkü önemli uluslararası meseleler karşısında üstlendiği rol konusunda pek iyimser olmadığını söyleyen Coffey, bunun başlıca nedeni olarak devletlerin ulusal çıkarlarına odaklı olması ve dünyadaki birçok önemli, çekişmeli mesele üzerinde fikir birliği olmamasını gösterdi.

"Yalnızca bir yıl önceki Karabağ savaşına bakabiliriz. Bu savaşta Azerbaycan neredeyse 30 yıllık başarısız bir BM süreci ve başarısız bir AGİT sürecinden sonra, doksanlı yıllarda alınan dört BM kararını kendi başına uygulamak zorunda kalmıştır. BM bu meseleyi çözme konusunda tam olarak bir isteksizlik veya gönülsüzlük sergiledi." ifadelerini kullanan Coffey, sorunun BM’nin yapısından kaynaklandığını ancak daha iyi bir seçenek öne sürmediğini belirtti.

Coffey sözlerini şu şekilde tamamladı:

"Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto yetkisini elinde bulunduran beş daimi üye varsa ve bu beş üyenin anlaşamadığı zamanlarda, bazıları dünyayı bir şekilde, diğerleri ise daha farklı şekilde görür ve bir çıkmaza girersiniz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerin veto haklarından vazgeçmesi gerektiğini söylemiyorum. Bu haklarından asla vazgeçmeyeceklerini düşünüyorum ancak biz de en azından bunun BM'nin karşı karşıya olduğu sorunun özü olduğunu kabul etmeliyiz."

Videolar